HABERLER
YEREL HABERLER
EKONOMİ
SÖYLEŞİ
SPOR
SANAT-KÜLTÜR
BİLİM - TEKNİK
YAŞAM-MAGAZİN
BIRAK BUDAMA
MEDYA
 
Anasayfa 26 Haziran 2025, Perşembe
 

Siyasette pusuculuk kimseye şeref getirmez.!

Erdoğan için "muhtar bile seçilemez" manşeti atan Özkök bugün diyor ki: Pusu kültüründen vazgeçelim

  •  

  •  

  •  

  •  

  •  

  • Erdoğan için "muhtar bile seçilemez" manşeti atan Özkök bugün diyor ki: Pusu kültüründen vazgeçelim

  •  

  •  

  • Gazeteci Ertuğrul Özkök İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltı sürecine ilişkin "Bu ülkenin hâkim ve savcıları Beşiktaş adliyesini unutmayın" başlıklı bir yazıl kaleme aldı.

  • Önceki sabah, sanki bir 12 Eylül sabahı psikolojisi yaşarken, hafızam beni bir mahkeme salonuna götürdü.
    2009 yılında gördüğüm bir mahkeme salonuydu orası.
    O gün öğle yemeğinde dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın misafiriydim.
    Anayasa Mahkemesi’ne ilk defa ayak basıyordum.
    Neden derseniz, Anayasa Mahkemesi’nin 12 Eylül darbesinden sonrasında bir sendikanın el konulan binasında görev yapmasını hiç içime sindirememiştim.

    BURAYA MAHKEME DEMEK YANLIŞ
    Şimdi Mahkeme yeni bir binaya taşınmıştı ve ben de Türkiye’nin en üst yargı kurumunu çok merak ediyordum.
    Haşim Kılıç’ı başkan yardımcılığı döneminden beri yakından izliyordum.
    Benim üzerimde hep çağdaş, ilkeli ve vicdan sahibi bir insan izlenimi bırakmıştı.
    Bir zamanlar söylenen “Ankara’da hakimler var” sözünün sembolüydü sanki.
    Yemekte güzel bir sohbet yaptık.
    Bize, dünyada anayasalarla ilgili yeni eğilimler hakkında bilgi verdi.
    "Bu kuruma Anayasa Mahkemesi demek yanlış. Biz dar anlamda hukuki bir yargılama yapmıyoruz. Anayasa Konseyi gibi bir ifade daha iyi olur" demişti.

    İLK DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEY DUVARDA YAZILI CÜMLE
    Ama o günden asıl aklımda kalan başka iki şey vardı.
    Ama binada beni en çok etkileyen yer, Yüce Divan olarak tasarlanan salon oldu.
    Unutamadığı iki şeyi işte o salonda gördüm.
    Salona yukardan girdik.
    En üstte, açık bir hilal şeklinde Yüce Divan’da hâkim olarak görev yapan heyet üyelerinin oturduğu koltuklar vardı.
    İlk dikkatimi çeken şey duvarda yazılı sözdü.
    Mahkemelerde “Adalet Mülkün Temelidir” yazıyordu.
    Ama bu salonun duvarında şu yazılıydı:
    "Haklar ve özgürlükler, insanlığın onuru ve erdemidir."

    ÖNCEKİ SABAH İTİBARİYLE MİLLETÇE KAYBETTİĞİMİZ İKİ ŞEY
    Burası vatandaşın “Hak ve özgürlüklerini” arayacağı yerdi.
    Yazı hala o duvarda duruyor mu bilmiyorum.
    Ama önceki sabah itibariyle o yazıda yazılanları milletçe kaybettiğimizi söyleyebilirim.

  •  

  •  

  •  

  •  

  • HAKİMLER YUKARDA SAVCILAR AŞAĞIDA HAKKINI SAVUNANLARIN HİZASINDA
    Sonra, Haşim Kılıç’ın söylediği bir sözle beni şaşırtan ikinci çok önemli şeyi fark ettim.
    Kılıç, "Bu oturma düzeninin normal mahkemelerden önemli bir farkı var" dedi.
    Anlamadığımı görünce devam etti:
    "Normal mahkemelerde savcılar hâkimlerin sırasında oturur. Burada savcılar bir kademe aşağıda, savunmanın tam karşısında oturuyor."
    Neden?
    "Çünkü iddia ile savunma eşittir."

    SAVCININ İDDİASI SAVUNMANIN SÖZÜNDEN KIYMETLİ DEĞİL
    Çok basit gibi görünen ama çok çarpıcı bir tespit değil mi?
    Aslında gerçek adaletin hüküm sürdüğü ülkelerde normal mahkemelerde de aynı oturma düzeni vardır.
    İddia sahibi savcılar, onların iddiasına karşı kendini savunan insanlarla aynı hizadadır.
    Çünkü yukardaki hakimler karar verinceye kadar savcının iddiası, kendini savunan insanınkinden daha kıymetli değildir.
    O nedenle duruşma mahkeme salonunda yapılır.
    Savcı iddiasını ortaya koyduğu zaman sanık da orada kendini savunur

  • ARTIK DUVARDA ŞU YAZIYORMUŞ BU YAZIYORMUŞ ÖNEMİ KALMADI

  • Sonra kendime geldim.
    Yargının bu kadar siyasallaştığı, iktidarın bu kadar yörüngesine girdiği bir dönemde, o gün gördüklerimin artık hiçbir önemi kalmamıştı.
    Bu kadar siyasallaşmış bir yargıda savcı nerede oturmuş hâkim nerede oturmuş…
    Duvarında ne yazıyormuş…
    Ne önemi vardı ki…
    Bir daha o salonu hiç düşünmemeye karar verdim…

    DÜN BİR DE İSTANBUL’DAKİ BAŞKA BİR BİNAYI HATIRLADIM
    Doğru düşünmüştüm.
    Dün baktım, başta TRT olmak üzere iktidara yakın bütün medya FETÖ’nün Silivri mezalimi dönemindeki bir uygulamaya tekrar başlamış.
    Daha ifadeleri bile alınmayan insanlarla ilgili bütün suçlamalar tek yanlı olarak medyayla sızdırılmış ve ağır bir devlet propagandası halinde yayınlanıyor.
    Daha ifadeleri alınmadan bile bu insanlar karalanmaya başlanmış ve cezaları şimdiden verilmiş.
    Aynı medya o zaman da aynı şeyi yapmıştı.
    Bir zamanların Beşiktaş Adliyesi geldi gözümün önüne.
    O binada insanlara yapılan haksızlıklar, kurulan kumpaslar, rezillikler geldi gözümün önüne.
    O savcı ve hakimlerin bu ülkeyi nerelere sürüklediğini hatırladım.
    “Yazık” dedim.
    “İnşallah aynı yanlışlar tekrar edilmez.”

    YAPMAYIN ARKADAŞLAR SİZİN YAKUP CEMALLİK YAPMANIZA GEREK YOK
    Bir de iktidar medyalarındaki arkadaşlara sözüm var.
    Diyeceğim tek şey şu…
    Yapmayın arkadaşlar, geçmişte bunun çok acısını çektik.
    Çok utandı birçok meslektaşımız o binadan kendilerine servis edilenleri hiç düşünmeden kullanarak.
    O dönem çok haksızlıklara neden oldu.
    Herkes zararını gördü bunun…
    Bunun 15 Temmuz’a giden sonuçlarını hep birlikte gördük.
    Siz bırakın, yapmayın…
    Nasılsa yukarlarda “Siyaseten kurban etme” kararı verilmiş.
    Sizlerin “Yakup Cemallik” yapmasına gerek yok.
    Almayın bu utancı üzerinize…

    İKİNCİ YAZI

  • BUNDAN 75 YIL ÖNCE TEK PARTİ DÖNEMİ CUMHURBAŞKANININ MERTLİĞİNİ GÖRMÜŞTÜK
    Bugün “Milli Şef” diye yerden yere vurdukları İsmet İnönü, Türkiye’yi tek parti döneminden çok partili hayata geçiren 1950 seçiminde hiçbir rakibinin önünü böyle yargı yöntemleriyle, sakil diploma oyunları ile kesmeye kalkmadı.
    Adil bir yarış oldu.
    Ve muhalefetin en güçlü iki siyasetçisi, rahmetli Adnan Menderes’le, Celal Bayar iktidara geldi.

    22 YIL ÖNCE YİNE BİR MART GÜNÜNDE SİYASETTE “FAİRPLAY” VE MERTLİK NEDİR GÖRMÜŞTÜK
    Örnek 2;
    28 Şubat döneminde Erdoğan’a verilen hapis cezasından sonra “Muhtar bile seçilme” yolu kapanmıştı.
    Onu, bugün yolunu kesmek için her türlü yola başvurduğu CHP kuyudan çıkarmıştı.
    Erdoğan 22 yıl önce, yine 14 Mart 2003 günü, CHP’nin Ona açtığı seçim yolu sayesinde, Siirt’ten seçilerek partisinin başında hak ettiği başbakanlık koltuğuna oturmuştu.
    Buna siyasette “Mertlik” denir.
    Türk siyasetine, Çetin Altan’ın deyimi ile “Pusu geleneğimizin” geçersiz kılındığı mertçe bir davranış olarak geçmiştir.
    Siyasette pusuculuk kimseye şeref getirmez.

  • Alıntı/Oda Tv

  • https://www.google.com/search?q=erdo%C4%9Fan+i%C3%A7in+muhtar+bile+olamaz+man%C5%9Feti+atan+%C3%B6zk%C3%B6k&sca_esv=c40def4ba69778d6&hl=tr&biw=1366&bih=663&udm=2&ei=8

  • 21 Mart 2025 Cuma 04:39

     
     
    KÜNYE | KURUMSAL | İLETİŞİM | ANG MEDYA ile KARİYER | REKLAM