Dr. Hüseyin nazlıkul' odav tv'deki köşesinde yazdı.
1. BESLENME
Besinlerin oksijen ile yanması hücrelere yaşamak için gerekli olan enerjiyi sağlar, esas beslenme budur: “Hücreye enerji sağlamak.” Beslenmemizin amacı, yaşamak için enerji temin etmektir. Vücudun ister protein, ister karbonhidrat, ister yağ olsun her türlü besine ihtiyacı vardır. Karbonhidratlar hızla yakılıp enerji sağlarken kolesterol ve yağ asitleri ise depo enerji kaynaklarıdır. Dengeli, düzenli ve alkali beslenme, kişinin yaşlanmasını geciktirecek önemli adımların başında gelmektedir.
Bilginin ömrü kısaldıkça beslenme tiplerinin sayısı artıyor. Sağlıklı yaşam için önerilmiş faydalı gibi görünen çok sayıda diyet zaman içinde kişiyi riske sokan durumlar yaratabiliyor. Örneğin, sadece protein ağırlıklı diyetleri değerlendirelim: Protein yakıldığı zaman atık ürün olarak ürik asit ve amonyak oluşur. Ürik asit zehirli bir asittir ve tolere edilir düzeylere kadar mineraller ile nötralize edilmediğinde vücut için son derece tehlikeli hale gelir. Beden asiditeyi dengeleme işini mineraller ile en çok da kalsiyum ile gerçekleştirir. Kalsiyumun en bol kaynağı kemiklerdir. O zaman uzun süreli protein diyeti yapanlar kendileri için osteoporoz riski yaratmaktadır.
Yaşlanma karşıtı beslenme, ömür boyu sürecek olan bir yaşam şekli olmalıdır. Sağlıklı ve doğal besinlerle dönüşümlü bir düzen içerisinde doğru pişirme yöntemleri ile özenli miktarlarda yenilen yemek bizi geç yaşlandıracaktır.
. DÜZENLİ EGZERSİZ
Kişinin yaşam şekline, beden yapısına ve tabii ki yaşam koşullarına uygun egzersizi yapmak, toplam yaşam kalitesi ve yaşlanmanın geciktirilmesi için çok önemlidir. Egzersiz bir genelleme yaparsak kan ve lenf dolaşımını artırır, yağ yakımını sağlar, kas ve kemik yapısını güçlendirir, sindirim sitemine, dolayısıyla beslenmenin düzenli olmasına yardımcı olur. Bu liste daha da uzar. Burada bir önemli nokta gözden kaçmamalıdır: Sporun yaşlanmayı geciktirebilmesi ancak spor, kişinin yaşamının içinde uzun zamandır varsa ve ömrü boyunca düzenli spor yaptıysa mümkündür.
3. CANLI SU İÇMEK
Su, hidrojen ve hidroksil moleküllerinden oluşan H2O bileşiğidir. Bu kimyasal yapının proton ve elektron yükleri hızlı reaksiyon kapasitelerinden dolayı sürekli hareketlidir. Suyun tüm dinamik moleküllerde olduğu gibi elektromanyetik bir alanı vardır. Yani iletim ve taşıma yeteneği vardır, su canlıdır. Teknolojik tıp yöntemleri ile biliyoruz ki suyun canlılığı, plastik kapların içerisinde kısa bir süre sonra (ortalama 1-4 saat sonra) ortadan kalkıyor ve ölü su haline geliyor. Bu kitapta ve suyun faydalarını okuyacağınız tüm kaynaklarda suya ait anlatılan tüm özellikler sadece canlı su için geçerlidir. Canlı su kinetik olan (akarsu, dere, çeşme...) ve cam ya da toprak kaplarda saklanan sudur. Canlı su, hayattır!
Kandaki bikarbonatın yüksek tutulması, asidoz oluşumunu engelleyen en etkin yollardan biridir, en etkili yolu canlı ve alkali su tüketmektir (bkz. Alkali su). Kuvvetli bir çözücü olan su, kanın %90’ını oluşturur. Besinler, vitaminler, mineraller, atık maddeler ve ölü hücreler, kan ile taşınır. Kanın ve bağ dokusunun akışkanlığı sağlıklı bir beden için önemlidir. İhtiyacımız olan su kilo başına ortalama 40 ml’dir.
4. NÖRALTERAPİ İLE REGÜLASYONUN SAĞLANMASI
Nöralterapi, tamamlayıcı tıp tanı ve tedavi yöntemidir. Vücudun özellikli yerlerine yapılan bir enjeksiyon tedavisidir. Nöralterapi bu özellikleri ile bir regülasyon yani düzenleme tedavisidir. Çünkü vücutta 3 temel dolaşımı artırır: Kan dolaşımı, lenf dolaşımı, sinir iletisi.
Bu üç dolaşım sırasıyla dokuyu besler, temizler ve daha organize komutlarla çalışmasını sağlar. Hal böyle olunca bedenin yaşlanmasına sebep olan tüm faktörleri yavaşlatmak ya da engellemek için gerekli koşulların çok önemli bir kısmı sağlanmış olur. Bu sebeple Nöralterapi, ağrı tedavisinin yanı sıra doğal bir anti-aging yöntemidir.
Bu konuda ve benzer konularda daha fazla bilgi edinmek için “Antienflamatuar Beslenme Rehberi’’ kitabımdan faydalanabilirsiniz.
Kaynak/Oda TV
15 Ekim 2023 Pazar 08:06
|